Logo 200Logo 200Logo 200Logo 200
  • Ana Sayfa
  • Kurumsal
    • Hakkımızda
    • Vizyonumuz Misyonumuz
  • Faaliyetler
  • Ziyaretler
  • Haberler
  • Projeler
  • Galeri
    • Foto Galeri
    • Video Galeri
  • İletişim
  • Ana Sayfa
  • Uncategorized
  • BİRİNCİ BÖLÜM
İKİNCİ BÖLÜM – ÖRNEKLER
15 Şubat 2017

BİRİNCİ BÖLÜM

Bir genç vardı

Kendi hâlinde, işinde gücünde; kimseye karışmayan, kimseyi kırmayan, üzmeyen, sakin ve aynı zamanda vakarlı… Çocukluğunda ve gençliğinde birçok zorlukla karşılaşmış, bu zorluklar onu daha da olgunlaştırmış ve zamanla bu zorlukların üstesinden gelmişti.

Zengin bir ailede yetişmediğinden maddi durumu ileri seviyede değildi. Hayat şartları okumasına elverişli olmadığından eğitim durumu da ileri seviyede değildi, üniversite bitirmemişti, bir devlet dairesinde görev alamamıştı. Buna rağmen küçüklüğünden itibaren verdiği ekmek kavgası mücadelesinden başarıyla çıkmıştı. Sonuçta bir iş yeri vardı ve işleri günden güne azar azar da olsa artarak devam ediyordu.

Evlilik çalışmaları

Zaman ilerledi ve her genç gibi onun da evlilik zamanı gelmişti. Peki, ama kiminle evlenecekti? Akrabalardan, komşulardan, yakın çevreden biriyle mi? Belki aday veya adaylar vardı. Ancak o bunların yerine dava çevresinden evlenmesinin daha doğru olacağını düşünüyordu. Eş seçiminde her şeyden önce din gelirdi, ahlak gelirdi; güzellik, zenginlik ve soy sonra gelirdi. Kısmetliymiş ki, Allah (c.c.) gönlüne göre verdi; davasını diğer işlerine önceleyen bir kızı karşısına çıkardı.

İşte bu kız; isteyenleri olduğu hâlde, üzerinde ciddi bir aile baskısı olduğu hâlde, tüm sorumluluğu üzerine alarak ailesinin istemediği birine, aynı davayı paylaştığı birine “evet” dedi. Çünkü o da dinin ve ahlakın diğer özelliklerden önce geldiğini biliyordu. Almış olduğu sorumluluk ise başlı başına önemli bir sorumluluktu. Evlilik sonrası kocasıyla arasında çıkacak anlaşmazlıklarda tüm aile onu suçlayacaktı. Buna katlanabilir miydi acaba? Bu davaya gönül veren biriyle sorun yaşanmayacağını, çünkü Allah ve Resulü’nün hakem olduğu bir evde sorunların kolaylıkla çözüleceğini düşünerek bu evliliğe “evet” dedi.

Evlilik

Şartları zorlayarak, o günün şartlarında sade bir evlilik yapıldı. Evde sadece ikisi kalmıyordu; erkeğin ailesi de onlarla kalıyordu. Bunda dinî ve dünyevi bir sorun yoktu; zaten bu durum bilinerek “evet” denmişti.

Günler günleri, aylar ayları, yıllar yılları kovaladı. Gerek kadın gerekse erkek birçok sıkıntıya göğüs gerdi. Zamanla işlerinin bereketlenmesi sonucu maddi refah seviyeleri iyiye doğru gitti ve eskisinden daha iyi bir hayat sürmeye başladılar. Ancak bu ailede yaşanan küçük sorunlar hiç bitmedi. Hatta çözülmesi gerekirken çözülmedi ve küçük sorunlar birikerek büyük sorunları oluşturdu. Hep öyle olmuyor mu? İncir çekirdeğini doldurmayan veya sorun olduğu zannedilen şeyler paylaşılmayınca, karşılıklı anlayış çerçevesinde çözülmüyor ve zamanla büyük sorunlar olmuyor muydu? Sorunların çözülmemesi sonrası ne sevgi kalır ne saygı ne de diğer değerler…

Sorunların başlangıcı

Evlilik öncesi ve evliliğin ilk dönemlerinde sevgi, saygı, güven ve fedakârlık gibi değerler vardı. Bu değerlerin ilerleyen süreçte azalmasını, kimi ailelerde bitmesini hatta kimi ailelerde her şeye cephe almaya, her şeyi yanlış anlamaya sebep olmasını anlamak çok zor olsa da ne yazık ki hayatın gerçekleri bunlar. Kişi sevdiğinin gözündeki merteği görmez, ama sevmediğinin gözündeki saman çöpünü dağ gibi görebilir.

Bu ailede de önceleri yapılan bir hata önemsenmezken, normal karşılanırken veya idare edilirken, sonraları iş öyle bir boyuta geldi ki artık daha küçük hatalar bile göze batmaya başladı. Hatta hata olmadığı hâlde hata olarak algılanan şeyler dahi büyütülmeye ve sorun edilmeye başlandı.

Bazen de taraflardan birinin sorun olarak gördüğü konuyu diğeri sorun olarak görmedi, basite aldı, umursamadı. Bu hareket diğerini diğerini oldukça üzdü, perişan etti, zamanla kabuğuna çekilen biri hâline getirdi, evliliği bir mutluluk yuvası olarak değil de hapishane olarak gördü. Oysaki ne kadar küçük olursa olsun, sorunlar basite alınmamalıydı; konuşmakla, karşılıklı anlayışla çözülmeliydi.

Suçlu kim?

Bir ailede karı koca arasındaki sorunlar ve sonrasındaki olumsuz gelişmelerde suçlu kim? Kadın mı, erkek mi? Toplumsal araştırmalar sonucunda, hatanın genelde iki taraflı olduğu görülmüştür. Hatalar eşit de olabilir, biri diğerinden daha hatalı da olabilir, birinin başlatmasından dolayı diğeri de başlatmış olabilir. Her ne şekilde olursa olsun; üzerinde durulması gereken bu değil.

Önemli olan; parçalanmak üzere olan aileyi kurtarmaktır, birbirlerine olan sevgi, saygı, güven ve fedakârlık gibi değerleri yok olmaya başlayan kadın ve erkeğin kendi hatalarını görmelerini sağlayıp, hatalarından dönmelerini sağlamak ve benzer hataları yapmamalarına yardımcı olabilmektir.

Çözüm Aşamaları

İslami öğretilere göre, eşler arasında çıkan sorunların çözümü genelde sırasıyla şu üç aşamada olur:

  1. Kadın ve erkek, birbirini kırmadan yanlışlarından dönmelidirler. Kişi bazen hatalarını görmeyebilir veya yaptığının hata olduğunu bilmeyebilir. Karşıdaki kişinin uygun bir dille anlatması sonucu hatasından dönme erdemliliğinde bulunmak zorundadır. Kendi aralarında anlaşamayan ve ikinci adıma başvuran karı koca aslında hiç de iyi durumda değillerdir. Bu durumda ikisinin de kendini kınaması gerekir. Bu sorunları kendi aralarında çözebilecek kadar olgun ve anlayışlı olmadıklarını düşünerek kendilerini suçlamalıdırlar.
  2. Sorunlarını kendi aralarında çözemezlerse ikisinin de kabul edeceği hakeme başvururlar. Hakem ikisini de dinler; gerekirse başkalarını da dinler. Sonra tarafları birbiriyle uzlaştırmaya çalışır. Bu aşamada da çözüme kavuşmayan bir aile perişan olmuştur ve bu ailenin toparlanması neredeyse imkânsızdır.
  3. Hakemle de çözülemeyince kadıya/mahkemeye başvurulur. Kadı olayların geldiği boyuta rağmen onları bir araya getirmeye çalışır. Buna rağmen taraflar birbirine çok kırılmışlar ve birbirleri hakkında hep olumsuz düşünüyorlarsa, kadı onları boşar. Ki bu da bazen ölümden beterdir. Çünkü Allah’ın (c.c.) en sevmediği helal olan şey gerçekleşmiştir; bir yuva yıkılmıştır. Bu yıkılan yuvanın en büyük sorumlusu da eşlerdir. Ortada kalan çocukların en ufak bir yanlışı, onların psikolojilerinin bozulması boşanan karı koca yüzündendir.

İki tehlike

Bu aile zor durumlar, sıkıntılı süreçler geçirmektedir. Kadın ve erkek öyle bir seviyeye gelmiş ki birbirini anlamak yerine birbirine tepki göstermekte; en ufak bir şeyde olumsuzluk aramaktadır. Bu durum sadece onlarla sınırlı kalmamakta, çocuklara da yansımaktadır. Böyle devam etmesi sonucunda, eğer sorunlarla boğuşan kadınsa, bu ailenin ciddi iki tehlikeden biriyle karşılaşması kaçınılmazdır:

  • Ailenin yıkılmaması için kadının her şeyi sineye çekmesi, her şeye rıza göstermesi, hayatı kendine zindan etmesi.
  • Kadının “Yeter artık!” diyerek isyan etmesi, bunun sonucunda ailenin yıkılmasına, çevreden olumsuz eleştiriler duymasına, çocuklarının perişan olmasına, eski ailesinin laflarına katlanmasına neden de olsa boşanmak istemesi.

Hangisi tercih edilmeli?

Yaşanmış tecrübeler sonrası yapılan araştırmalar, her iki durumun da çok kötü olduğunu; birinin diğerinden daha iyi olmadığını göstermektedir. Bu durumun farkında olup da harekete geçmeyen erkek sorumludur; hem eşine karşı hem çocuklarına karşı hem topluma karşı hem de Allah’a karşı. Zaman geçirmeden, ilk fırsatta eşiyle konuşmalıdır; ona yumuşak davranarak, onu kırmadan ve incitmeden… En ufak bir sorun dahi çözülmeden bırakılmamalıdır. Aksi takdirde boş durmayacak olan şeytan ve nefis, küçük şeyleri tarafların gözünde büyütecektir.

Büyük şeytan için, görevini en iyi yapan şeytan kimdir? Kişiye içki içiren midir, kişiyi zina yaptıran mıdır, kişiye hırsızlık yaptıran mıdır, kişiye adam öldürten midir? Kesinlikle hayır. Görevini en iyi yapan, “karı koca arasını açan ve aileyi yıkan” şeytandır.

Bir erkek için önemli olan bir durum bir kadın için önemli olmayabilir. Bir kadın için önemli olan bir durum da bir erkek için önemli olmayabilir. Bu nedenle tarafların birbirine anlayış göstermeleri, kendilerini tek doğru olarak görmemeleri gerekir.

Sorunlara örnekler ve bunların çözümleri “İkinci Bölüm”de…

Paylaş

İlgili Haberler

15 Şubat 2017

İKİNCİ BÖLÜM – ÖRNEKLER


Devamını Oku

Ara

Son Yazılar

  • Çocuklarda Sosyal Açlık Sorunu
    20 Nisan 2021
  • UNESCO’dan İsrail’e Tepki
    15 Nisan 2021
  • Aile Sohbetlerinin İyileştirici Gücü
    9 Nisan 2021
  • Hedef ve Hedefsizlik
    5 Nisan 2021

Vizyonumuz

Maddi ve manevi değerlerine sahip çıkan, ulusal ve uluslararası düzeyde başarılarıyla söz sahibi bir sivil toplum kuruluşu olmak.

Sosyal Medya Hesaplarımız

| ilyaorgtr

Hızlı Ulaşım

  • Giriş
  • Yazı beslemesi
  • Yorum beslemesi
  • WordPress.org

 İletişim Bilgileri

  • 6221/10 Sok. No: 20/13
       Karşıyaka/İzmir

  • F3CX+Q4 Karşıyaka, İzmir

  • +90 232 489 9634

  •  info@ilya.org.tr

 Hızlı Ulaşım

  • Hakkımızda
  • Faaliyetler
  • Projeler
  • Bağış
  • İletişim

Web Sitemizde Arayınız

Sosyal Medya Hesaplarımız

 ilyaorgtr
© 2021 İzmir İlim Eğitim Kültür ve Yardımlaşma Derneği. Tüm hakları saklıdır.
® Derneğimiz İDSB üyesidir.