İçimizdeki Misyoner Eğitimciler
1 Ocak 2021Çocuklarda Utangaçlık
8 Ocak 2021Nebi Musa Külliyesinde Yaşananlar ve Sonuçları
Hz. Musa’nın bu mıntıkada metfun bulunduğuna dair herhangi bir tarihî delil olmasa da, burası -1268’de Memluk Sultanı Zahir Baybars’ın emriyle- onun aziz hatırasına inşa edilmiş; yüzyıllar boyunca da bölgeden yolu geçen herkesin sığındığı bir vaha olagelmiştir.
Yerel inanışa göre; Salahaddin Eyyubi, 1187’de Kudüs’ü Haçlılar’dan kurtardıktan sonra, Hz. Musa için burada bir makam inşa ettirmiş; böylece Filistin’de özgürce ibadetlerine yeniden izin verdiği Hristiyanlara karşı denge unsurlarından biri olmak üzere, Kudüs’le Ölüdeniz arasında Nebi Musa Makamı’nı âdeta bir “manevi karakol” hâline getirmiştir. Baybars’ın yaptığı da aslında Salahaddin’in bu siyasetinin ihyasından ibarettir. 1516’nın sonunda Filistin emanetini Memluklardan devralan Osmanlılar, birçok restorasyon ve imar çalışmalarının akabinde, nihayet 1885’te külliyeye mevcut biçimini kazandırmıştır. Dolayısıyla Nebi Musa, Eyyubi-Memluk-Osmanlı ortak yapımıdır.
Külliyenin tarihî evrimine dair ayrıntılar ne olursa olsun, Nebi Musa, artık Kudüs’ün ve bütün Filistin’in Müslüman kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır bugün. Yalnızca mimarisi yönünden değil, zaman içinde kazandığı siyasi konumuyla da:
Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde, Filistinli Müslümanlar, Ortodoks Hristiyanların Paskalya günlerinde “Nebi Musa Şenlikleri”ni organize etmeye başladı. Bu elbette, bilhassa Kudüs’teki Müslüman varlığını vurgulamaya ve sergilemeye matuf bir hareketti. Sultan Baybars’ın, Nebi Musa Külliyesinin yönetimini şehrin eşrafından Huseyni ailesine emanet ettiğine inanıldığı için, kalabalıkların yola çıkışı Huseynilerin Kudüs’teki evinden başlardı. Bir hafta kadar süren şenlikler boyunca organizasyonun bütün masrafları da Huseynilere aitti. Filistin’in her yerinden on binlerce insanın katıldığı etkinliklere, Kudüs ve El-Halil’de bazen Yahudiler ve Hristiyanlar bile iştirak ederdi.
1920 yılının nisan ayındaki şenliklere, Filistin’de gittikçe yükselen tansiyonun gölgesi düştü. Kuzeydeki Tel Hay’da Siyonist çetelerle Arap köylüler arasında yaşanan çatışmalar, şenliğin ana gündemiydi. İngilizlerin doğrudan yönetiminin doğurduğu öfke de bu atmosfere eklenince, şenlikler halk ayaklanmasına dönüştü. Filistin’in kolektif hafızasında, Nebi Musa artık yabancı işgaline karşı direnişin ve isyanın sembol mekânlarından biriydi. Sırf bu yüzden, Nebi Musa Şenliklerini engellemek için, sonraki yıllarda İngilizler, Ürdün yönetimi ve İsrail ellerinden geleni yaptı.
İşte bu tarihî, kültürel ve siyasi anlamları aynı anda içinde barındıran Nebi Musa Külliyesi, geçtiğimiz 26 Aralık gecesi, akıllara durgunluk veren bir hadiseye sahne oldu:
Filistinli tanınmış DJ Sema Abdulhadi ve arkadaşları, külliyenin içinde kadın erkek karışık, müzikli ve danslı bir parti düzenledi. Olayı duyarak Kudüs’ten koşup gelen gençler duruma müdahale etmeseydi, çılgın eğlence muhtemelen birkaç saat devam edecekti. Mekânın yönetimini elinde bulunduran Filistin Evkaf Bakanlığı’nın böyle bir organizasyona nasıl müsaade ettiği sorgulanırken, külliyenin idaresinin bir turizm şirketine ihale edildiği, iznin de onlardan alındığı ortaya çıktı. Tüm bu detayların, Filistin kamuoyunda büyük bir öfke doğurduğunu söylemeye gerek yok elbette. Nitekim Sema Abdulhadi ve diğer sorumlular, Filistin yönetimi tarafından gözaltına alındı. Olayla ilgili de bir soruşturma komitesi kuruldu.
Yakından bakanların da gözlemleyebileceği gibi, dünyadaki gelişmeler, İslam dünyasındaki bütün toplumlar gibi Filistinlileri de etkiliyor, dönüştürüyor. Zihinlerimizde Filistin’i genellikle dinî motiflerle eşleştirsek de, dünyevileşme cereyanı Filistinli gençlere de elini uzatmış bulunuyor. Filistin’in sair coğrafyalardan farkı şu: İsrail işgali; dinî ve millî duyguları, direnme arzusunu ve ayakta kalma kararlılığını canlı tutuyor. İşgalin mengenesi gittikçe sıkıştırırken, dinî mekânların manevi atmosferini hiçe sayacak kadar kendinden geçen ve çılgınlığıyla Yahudileri bile şaşırtan Sema Abdulhadi ve türevleri, bir istisna olarak kalıyor. Bu duruma da herhâlde, “şerden çıkan hayır” demek caiz olsa gerektir.
Taha Kılınç, Yeni Şafak