Bu Devirde Kazanda Taş Kaynatanlar!
2 Mayıs 2020Alman Bakan: Yunanistan’daki Sığınmacı Kamplarındaki Durum Utanç Verici
5 Mayıs 2020Buz Dağının Altı – Üstü
Televizyonun gündüz programlarından birinde; telefonda evli bir kadının kocası hakkında anlattıkları karşısında, programı yöneten kadının ve ona eşlik eden bayan psikiyatristin neredeyse dili tutuluyor.
Başka bir kanalda benzeri başka bir program. Üç beş kişi. Anne, baba, koca, karısı ve kaçıp ilişki kurduğu adam. Yenen herze tartışılıyor. Ne kaçan kadında ne başkasının nikâhındaki kadını alıkoyan adamda utanma var. Sosyal medyada ilişki kurmuşlar ve bu herzeyi yemişler.
Şu ramazan günü konuşulanları anlatıp midenizi bulandırmak istemem. Bunlar ahvali adiyeden oldu ve bunları sıcak gündemin uzantısı oldukları için zikretme gereği duydum.
Şimdi gelelim sıcak gündeme: “Aslında” diye başlamak lazım; hutbe ile başlayan tartışma, bir aysbergin görünen küçük kısmından ibaret. Derinde ve bizzat iktidarın önünde, çok dallanmış budaklanmış dev gibi bir mesele var. İktidarın önünde, iktidarın tabanında derin tartışmalara yol açan, bir kısmı Cumhurbaşkanının yakınlarını ilgilendirdiği için örtülü kalan dev gibi bir mesele. Dallarına budaklarına bakalım:
“Kadın ölümleri” boyutu öne çıkan aile içi şiddet. Çok boyutlu. Kadına yönelik var; erkeğe yönelik var; çocuklara, yaşlılara yönelik var.
Boşanmaların artması. Boşanmış ailede çocuklar.
Evliliklerin ileri yaşlara ertelenmesi.
Doğum oranının düşmesi.
Nüfusun yaşlanması. Aile ve yaşlılık.
Aile içi sadakatsizliğin çoğalması.
Suça bulaşmış çocuklar.
Engelli ve aile.
18 yaş altı evlilikler.
Cinselliğin “normal” çerçevelerin dışına taşması ve bu yönelişlerin meşrulaşması yönündeki girişimler, politikalar.
Medya ve aile.
Bunların tamamı sonunda insanlığın en temel kurumu kabul edilen “aile”yi ilgilendiriyor ve orada “bedel”e dönüşüyor. Dönüşürse dönüşsün, dediğinizde de, oradan geri dönüşlerle toplumlarda yeni ve bu defa çok daha derin sarsıntılara yol açan devinimler başlıyor.
Şöyle söyleyelim: Birçok batı toplumunda duvara toslandı ve bir süredir “yeniden toparlanma” çareleri aranıyor. Oysa insanlığın bu temel kurumunda bir kere kodlar tahrip olduğunda geri “onarım” için nesillerin geçmesi gerekiyor. “Şayet onarılabilirse” notunu da düşmemek olmaz.
Türkiye bu noktada bir sancı yaşıyor. Yukarıda “iktidarın tabanında derin bir tartışma var.” dedim. Evet, var. İstanbul Sözleşmesi ya da ona bağlı olarak çıkarılan 6284 sayılı yasa üzerine yürüyen tartışmalar… Evet, dediğim gibi iktidar sakınıldığı için sakınılmış dozda yürüse de, öyle böyle değil. Bildiğim kadarıyla tepkiler Cumhurbaşkanı’na kadar da iletilmiş durumda.
AK Parti’de geniş bir taban iktidarın aileye ilişkin uygulamalarından memnun değil. İstanbul Sözleşmesi’ne tepkili. 6284 sayılı yasaya tepkili. “Bu düzenlemeler aileyi torpilliyor, sapkın cinsel yönelimlere alan açıyor” kanaati tepkilerin özünü oluşturuyor. Daha ötesi, “AK Parti bunun için mi iktidar oldu?” sorusunu yöneltiyor. Daha ötesi “Aile Bakanlığının en başlarda yakasını militan kadın derneklerine kaptırdığını ve ondan kurtulamadığını” iddia ediyor. Daha ötesi “aile ile ilgili problemlerin ‘kadına şiddet’e indirgendiğini, bunun da diğer tüm sorunları görünmez hâle getirdiğini” savunuyor.
Bir rapor hazırlanmış; Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı tarafından. Özal döneminde aileden sorumlu devlet bakanlığı yapan Cemil Çiçek’in tavsiyesiyle, o dönem Aile Kurumu Başkanlığı yapan Necmettin Türinay’ın moderatörlüğünde, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı eski müsteşarı Nesrin Afşar Çelik, Prof. Dr. Mustafa Aydın, Tacettin Güneş, Zeynep Şen Sayımlar, Temindar Aytekin ve Ercan Şen tarafından…
100 sayfalık bir rapor bu. İhtiva ettiği birçok bilgi, toplum hayatı açısından alarm niteliğinde. Yarın toslanacak duvarı haber veriyor. Makul öneriler içeriyor. Raporun en temel tezi; “Bu meselelerin aile ekseninde değerlendirilmesi”.
Öğrendiğim kadarıyla Cumhurbaşkanlığı konu üzerinde çalışıyor. Yine bildiğim kadarıyla alan üzerinde feminist kadın hareketinin psikolojik egemenliği söz konusu.
Sözünü ettiğim rapor, bu konuya ön yargılardan uzak bilimsel bir yaklaşım gerektiğinin altını çiziyor. Mesela İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik eleştiriler ayrı; 6284 sayılı yasanın, ondan bile daha sağlıksız düzenlemeler yaptığını belirtiyor.
Sonuçta konu, birkaç kadın derneğinin tasallutu altında düzenlenecek bir konu değil. Tek tek her insanı, her aileyi, tüm Türkiye toplumunu, hatta insanlığı ilgilendiriyor.
Konuyu siyasi ideolojik çatışma ortamına taşımadan “ailenin sağlığı, insanın sağlığı, Türkiye’nin sağlığı ve dünyaya yeni bir insani profil sunma” adına, öncelikle siyasi liderlikleri görmek şartıyla, geniş bir müzakere ve uzlaşma zemini hazırlayarak, tarihî bir buluşma gerçekleştirmek… Aile konusu bu hassasiyeti gerektiriyor.
Ahmet Taşgetiren, Karar