Ramazan Sofralarında İsraftan Kaçınılmalı
21 Nisan 2020Aile Değerlerini Koruyabiliyor muyuz?
24 Nisan 2020Gündeme Biraz Ara
Salgının alevi tüm dünyayı sardı. Evlere kapanmış ekrandaki ölüm haberlerini izliyoruz. “Hayat devam ediyor.” derler.
Hangi hayat?
Biraz nefes almak, umut ve korku arasında iken umuda yelken açmak için gündemi değiştirmeye ne dersiniz? Ölümden öteye kapı açalım. Geçip giden hayatımız hakkında bir muhasebe yapalım. Ölümden ders alalım.
Kâinatın kitabından üç levha getirdim. Şifa niyetine diyelim.
Toprak uyandı. Çimen, çiçek göründü; tomurcuk patladı. Kuru yer, kuru dallar canlanıverdi. Yaprağın yeşili nasıl da parlıyor, baştan ayağa beyaza bürünmüş şu erik ağacı ılgıt ılgıt esen yele neler söylüyor, kuşların cıvıltısı böcek seslerine nasıl karışıyor, derecikler hangi ilahiyi mırıldanıyor? Şu sevdalı bulut nereye gidiyor?
Dağ nasıl yumuşuyor, güneş nasıl ısıtıyor, tabiat bir “an”dan, bir “an”a nasıl geçiveriyor. Bütün mahlukat nasıl nefes alıyor; nasıl hep beraber kıyama kalkıyor, rükûa varıyor, secdeye kapanıyor?
Bir mucizenin orta yerindeyim. Yalnızım.
Bir çayırı yarıp geçen patikanın orta yerindeyim. Ayak ucumda karıncalar, etrafımda arılar, kelebekler.
Öylece hareketsiz, büyülenmiş bir hâlde ürperiyorum. Varlığının farkında olamayacak derecede kendini karşısında bulunduğu şeyin heybet ve cazibesine kaptırmış durumdayım.
Boyun bükmüş, teslim olmuşum. Bu harikulade oluşumun her noktası, her zerresi, her görüntüsü, her salınışı, her sesi, her kokusu beni heyecan, saygı, sevgi ve korku ile sarıp hâlsiz bırakıyor.
İlahi “ol” emrinin oldurduğu bu hadsiz hesapsız manzara, bu ölçüye-tartıya (dolayısıyla beşerin ilmine-bilimine) sığmayan, kavranamayan tablo beni hayretten hayrete fırlatıyor.
Huşu bu mu?
Huşu için üzerinde Allah lafzı yazan bir karpuz çekirdeğine ihtiyaç var mı? Karpuzun yaprağı, meyvesi, rayihası, rengi, tadı yetmiyor mu?
Bir damlacık su, bir kar tanesi, bir çift kiraz, bir çocuk gülümsemesi, bir kumru iniltisi yetmiyor mu?
Vakarla susan kayaların, denizde yüzen balıkların, yumurtayı çatlatıp çıkan yavruların, göçe hazırlanan göçmen kuşların; ayın, yıldızların, göldeki kamışların kalp atışları duyulmuyor mu?
Duyuluyorsa eğer.
İşte o zaman.
Yani aniden, ilahi bir hakikatin keşfen bilinmesi sırasında, kalbe gelen ürperti de duyulacaktır.
İşte huşu budur.
Sevgiden, saygıdan, hayranlıktan, hayretten, heybetten kelimelere sığmayan bir sessizlikten duyulan şey. İnsanoğlunu Rabbi ile baş başa bırakan şey.
Hazreti Peygamber namaz esnasında sakalı ile oynayan birini görmüş ve “Bu zatın kalbi huşu içinde bulunsaydı organları da huşu içinde olurdu.” buyurmuş.
Kur’an-ı Kerim’de de “Namazlarını huşu içinde kılan müminler kurtuluşa ermişlerdir.” (Mü’minun, 23/1-2) buyruluyor.
Sufiler huşu mahallinin kalp olduğunda ittifak etmişlerdir.
“Kalbim temiz.” diyorum; Cenabıhak temiz kılsın.
Ama yine de sokakta önüme çıkan bir dilencinin eline üç beş kuruş bıraktıktan sonra bir tedirginliktir alıyor beni. Başımı çevirip adama bir kez daha bakıyorum. “Acaba numara mı yapıyor?” düşüncesi şimşek gibi gelip geçiyor. Ve büyü bozuluyor yani verdiğim sadaka buharlaşıyor.
Masum ve teslim olmuş tabiat her an, her saniye, her dakika, her gün, her mevsim içinden gelip geçenleri yıkayıp arıtıyor; kendi saffeti ile biz kalbi kara kulları tövbeye ve teslimiyete çağırıyor ya;
Hayfa…
Eşrefi mahlukat bu çağrıya kulak tıkıyor.
Yarabbi! Bizi kalbi mühürlenmişlerden, kulağı tıkanmışlardan, gözü görmezlerden eyleme. Rahmetinden mahrum bırakma bizleri.
Huşunun ardı duadır. Duanın ardı gözyaşı.
Dua âdemoğluna en çok yakışan hâldir.
Benim yüzüm yerde gerek.
Bana rahmet yerden yağar demektir. Kibrin düşmanı, tevazuun dostudur. Huşû kalp gözünün açık tutulmasıdır. Açık duran kalp gözü kâinatın her “ân” huşu içinde el pençe divan durduğuna şahit olur.
Müşahede makamı budur. Cümle mahlukat bu makamda tesbihatla meşguldür. Bişuur da olsalar var olmuşlardır.
Şuur sahibi insan, emaneti yüklenen insan, meleklerin secde ettiği insan, şanına yakışan yerde bulunmalı, var olmalı değil midir?
Öyledir. Lakin insanoğlu aynı zamanda “cahil ve nankör”dür.
Ya Rabbi! Bizi nimetine şükredenlerden, her nefeste “Allah” diyenlerden eyle.
Mustafa Kutlu, Yeni Şafak