Bir Kara Kutu Hikâyesi
6 Aralık 2020Barındıkları Çadırları Sınıfa Çeviriyorlar
9 Aralık 2020Oyun Bağımlılığı
Özellikle bilgisayar oyunu piyasasının ve oyun çeşitliliğinin çok fazla olduğu bir çevrede, çocukların paylaşımları da daha çok oyunlar üzerine oluyor. Bu durum çocukları, diğer arkadaşları gibi o oyunlara erişme ihtiyacı içinde bırakıyor. Bunun bilincinde olan sözde uyanık aileler de, çocuklarını bundan mahrum etmemek ve çocuklarda bir ukde kalmaması adına kendi elleriyle bu oyunları çocuklarına temin etme yoluna gidiyorlar.
Anne babanın asıl amacı, çocuklarını dış dünyanın tehlikeli sularından koruyup, onları “ev/yuva” dedikleri güvenli kalelerinin ardında muhafaza edebilmek. Böyle yaparak güvenli sandıkları kalelerinin, internet ile Las Vegas kumarhanelerinden farksız olabileceğini bilemiyorlar. Yaptıkları hatayı anladıklarında ise iş işten geçmiş oluyor. Çünkü aynı evin içinde güvende tuttuklarını sandıkları çocukları, artık kendilerinden giderek uzaklaşıyor ve sanal dünyanın karanlık sularında rota bilmeden seyahat ediyor.
Dopamin ve oyun bağımlılığı
Salgılandığı zaman insanın haz/zevk duymasını sağlayan birtakım hormonlar vardır. Dopamin hormonu bunlardan en önemlisidir. Bu hormon daha çok keyif verici bir işle meşgul olurken veya insan ödüllendirildiği zaman salgılanır. Bilgisayar oyunu oynamak da bu kabildendir. Bununla beraber oyunların geneli ödül-ceza sistemi mantığına dayandığı için yine dopamin salgılanması söz konusudur. Puan, sanal para, altın, silah, karakter gücü gibi cazip ödüllendirme sistemi sembolik, nitelik taşıyan ödüllere ulaşma konusunda insanları bağlar. Bunun sonucunda beyinde dopamin salgılanmaya devam eder ve madde bağımlığına benzer bir bağımlılık gelişir.
Yapılan klinik gözlemler, oyun bağımlığına yakalanan kişilerin genel anlamda öz güven problemi yaşayan, kendilerini değersiz hisseden, sosyal ilişkiler kurmakta ve kendilerini ifade etmekte zorlanan kişiler olduğunu gösteriyor. Problemine çözüm bulamayan ya da onlarla baş edemeyen bu kişiler, kendilerini “işe yarar” hissettikleri oyun ortamına kaçıyorlar. Oyun karakteri ile kendilerini aşırı derecede özdeşleştirerek, normal hayatta gösteremeyecekleri cesareti ve ego tatminini sanal âlemde gösteriyor ve bu sayede kendilerini yeterli ve daha değerli görebiliyorlar.
Psikolojik etki
Bilgisayar oyunlarıyla çocuklar, daha erken yaşlarda; öldürme, ölüm ve şiddet hissiyatının etkisi altında kalıyorlar. Uzun vadede bu durum öfkeli, tepkili ve merhametsiz nesillerin yetişmesine zemin hazırlıyor. Bunun zararı sadece çocuğun kendisine değil, bütün toplumadır.
Bilgisayar bağımlılığının diğer bir olumsuz etkisi ise, sosyal hayatı olumsuz etkilemesidir. Yalnızlıklarını sanal âlemde gidermeye çalışan bu çocuklar, zamanla sosyal hayatı da aynı mekaniklikle yaşamaya başlıyorlar. Zamanla diğer insanlarla sağlıklı iletişim kurmayı unutan bu çocuklar, kendi yalnız dünyalarına mahkûm oluyorlar. Bir süre sonra da asosyal olup evden hiç çıkmak istemiyorlar. Kendi evlerinde bile ailelerinden uzaktırlar.
Ailesi, bin bir emekle büyüttüğü yavrusunu kaybetmiştir; toplum, memleketi kalkındıracak bir ferdini kaybetmiştir; çocuk ise kendini kaybetmiştir. Zamanla yalnızlaşan çocuk, bu yalnızlığını gidermek için hormon tadında geçici haz aldığı şeylere daha da fazla yoğunlaşır. Âdeta ekranın içine girip orada yok olmak ister. Bunun sonucunda da tedavisi mümkün olmayan derin bağımlılıklar ortaya çıkar.
Bilgisayarın bir başka zararı ise çocukların hayal dünyasını yok etmesidir. Sanal arkadaşlıklar kuran ve sohbetlerini orada yapan çocuklar, dışarı çıkma ihtiyacı hissetmiyorlar. Hareket etmeye ve spor yapmaya takatleri kalmıyor. Böylelikle hareketli ve çalışan insanlardan daha yorgun, daha tahammülsüz ve daha sabırsız oluyorlar. Çünkü kan ter içinde koşmadan, hoplayıp zıplamadan, düşüp kalkmadan büyümektedirler.
Gerçek hayattan kopuk yaşayan, ilişkilerini ve iletişimlerini sanal âlemde yaşayan bu çocuklar, insanların arasına çıktığında, bocalamaya mahkûmdurlar. Sanal ilişki tarzının gerçek hayatta işe yaramadığını gördükleri zaman, yeniden sanal dünyalarına dönmek isteyeceklerdir. Çünkü yabancısı oldukları bu dünya onları çok korkutmaktadır. Artık gerçek hayata dair hayal kurmak da istemezler.
Zihne etkileri
Oyun bağımlılığı, çocuklar üzerinde etkileri uzun yıllar sürecek olan sonuçlara da yol açabiliyor. Özellikle “dikkat ve konsantrasyon” eksikliği bunların başında geliyor. Şöyle ki; çocukların oynadıkları oyunlar genellikle hareketli, heyecan verici, hızlı ve ani değişimleri olan, ödül kazandıran ya da kaybettiren sanal oyunlardır. Daima böyle bir ortama maruz kalan insan beyni, bir süre sonra gerçek hayatta da aynı hızda akan benzer olaylarla karşılaşma beklentisi içine giriyor. Oysa gerçek hayat, oyundaki sanal hayatın aksine son derece sakindir. Okul dersleri ve ödevler için ise tam bir sabır ve konsantrasyon gereklidir. Hâl böyle olunca, sanal dünyanın hızlılığına alışmış olan bir zihne sahip çocuk, bir süre sonra ödev yapma, ders dinleme, kitap okuma gibi ‘ona göre son derece sıkıcı ve zevksiz’ faaliyetlere alışamıyor. Sanal âlemin renkliliği ve hareketliliğine dönme ihtiyacı hissediyor. Bu durumu kısıtlamaya ya da engellemeye yönelik aileden ya da çevreden bir etkiye maruz kaldığında ise asabileşerek öfke zırhına bürünüyor.
Teknoloji ve alternatifleri
Son yıllarda bilgisayar oyunlarının çocukların düşünme tarzlarına olumlu tesirinin olduğuna dair makaleler yazıldı. Ama bunlar “bir gram şeker için bir kilo keçiboynuzu yemek” hükmündedir. Olumsuz etkilerinin çokluğu göz önüne alındığında, evdeki bilgisayarın ne amaçla ve ne sıklıkta kullanılacağını kontrol etmemiz gerekir. Uzmanlar, özellikle okul dönemlerinde ve hafta içinde çocuğun bilgisayardan uzak tutulması gerektiğini savunmaktadırlar. Ödev gibi zorunlu durumlar hariç, eğlence aracı olarak hafta içinde bilgisayarın kullanılmamasını tavsiye ediyorlar.
Bilgisayarın başından kalkan çocuğun tekrar derse oturması da pek mümkün olmuyor. Çünkü kafası bilgisayar oyununda olan çocuk derse konsantre olamıyor. Tavsiye edileni, sadece hafta sonunda ve saat sınırlaması getirilerek, bir usul dâhilinde müsaade edilmesi yönündedir. Tabii, bu söylenenler, bilgisayarı çocuğun elinden alırken, diğer taraftan da akıllı telefonun eline verilmemesi kaydıyladır.
Kendi çocukluğunuzu düşünün, dışarıda saklambaç ve çelik çomak oynadığınız, bisiklet sürdüğünüz; içerde ise körebe olduğunuz, kemer sakladığınız, isim şehir oynarken olmayan ülkeler söylediğiniz eğlenceli zamanları… Oyun oynamak herkesin hakkıdır. Amacımız çocukları oyundan uzak tutmak değil, doğru ve faydalı olana yönlendirmektir.
Üstelik oyun oynamak çocukların olduğu kadar, yetişkinlerin de hakkıdır. Anne babaların çocuklarıyla oyun oynaması hem aralarındaki bağı kuvvetlendirecek, hem de yoğun bir iş gününün ardından stres atmalarını sağlayacaktır. Hem çocuklarınızla beraber güzel vakit geçirmeniz, sizin sağlığınıza da iyi gelecektir. Aynı zamanda, önemsendiğini ve ilgilenildiğini hisseden çocuğunuzun bu sayede kendine olan güveni de artacaktır. Bunu yaparken de fiziki aktiviteden ve üretkenlikten mahrum bilgisayar oyunları yerine, çocukların yaşına uygun, onların hayal gücünü ve yeteneklerini destekleyen zekâ oyunlar tercih edilmelidir. Bu konuda eğitim kurumlarının patentli olarak satışa sundukları zekâ oyunları incelenebilir.