Logo 200Logo 200Logo 200Logo 200
  • Ana Sayfa
  • Kurumsal
    • Hakkımızda
    • Vizyonumuz Misyonumuz
  • Faaliyetler
  • Ziyaretler
  • Haberler
  • Projeler
  • Galeri
    • Foto Galeri
    • Video Galeri
  • İletişim
✕
  • Ana Sayfa
  • Haber
  • Suçlu Olan Çocuk mu Büyükler mi?
Şehirleşme ve Eğitim
17 Şubat 2021
Mescidi Aksa Ramazanda Açık Olacak
24 Şubat 2021

Suçlu Olan Çocuk mu Büyükler mi?

Çaresizliklerinin sebebi, 19 kişilik sınıfta 18 kişi okuma yazmayı öğrenmiş, bir tek kendi kızları kalmış okumaya geçemeyen. Çalmadıkları kapı kalmamış; kimi “Disleksi var galiba çocuğunuzda!” demiş, kimi “beyindeki kimyasal denge bozukluğundan” bahsetmiş. Bütün bunlarla yetinmeyen anne, gittiği yerlerden birinde, “Kızınıza kötü cinler musallat olmuş!” diye duyunca film kopmuş…

Kocaman değil, henüz 6 yaşında bir kız çocuğunun okul hayatında başına gelenlerden bahsediyorum… Göz ucuyla şöyle bir baktım; utangaçtı… Bilirim ki kız çocukları bu yaşta böylesi utangaç olurlardı, sorun yoktu benim için. Adını sormak istedim, annesinin arkasına saklandı. Babası kolundan tutup saklandığı yerden çıkartırken “Amca adını soruyor, söylesene adını hadi…” demesi çocuğun içinde bulunduğu durumu özetlemeye yetti.

“Üzgünüm çocuklar sizler adına!” demek geldi içimden, söyleyemedim…

“Siz dışarıda bekleyin isterseniz.” diye anne babayı dışarıya davet ettim.

Çocuk resim de yaptı yazı da yazdı

Çocuk öylece kalakaldı oturduğu koltukta… Kaygılı idi. Başına ne geleceğini bilememenin, ama kendinden büyük birisine de itaat etmesi gerektiğinin çelişkisi okunuyordu vücut dilinden.

Kendimi tanıttım. Güzel resim yapabildiğimden bahsettim. İsterse birlikte resim yapabileceğimizi söyledim. “Hı hı” diye başını salladı ürkekçe… Diz çökerek oturduk yere, sehpanın üzerine koyduğum kâğıda boya kalemleri ile ev yapmaya başladık…

Ben, yazı da yazabildiğimi söyledim. Çocuk, “Ben de yazıyorum, ama biraz yavaş…” dedi. “Olsun.” dedim, “Ben de önceden yavaş yazıyordum. Hem yavaş yazınca bazen daha güzel oluyor.” deyince gözlerime baktı, rahatladı. Sonra kaşlarını çatıp “Ama öğretmenimin dediğine göre hızlı yazmalıymışım. Hem ödevimi yavaş yapınca annem kızıyor.” derken, ülkemiz çocuklarının eğitim dramını anlatıyordu aslında…

İkimiz de önümüze yeni birer kâğıt aldık… Oturduğumuz yerde, benim söylediğim harfleri birlikte yazmaya başladık. Küçücük parmaklarıyla nasıl da samimi çabalıyordu; içim burkuldu…

Üç beş harf yazdıktan sonra “Ben yazı da okuyabiliyorum.” dedim. Çocuk beni duymazdan geldi. Kalemle çizgi çizmeye devam etti. İncinmişliği vardı belli ki…

Bu hangi harf?

“Hatta ben bu harfin hangi harf olduğunu bilebilirim.” deyince başını kaldırdı, “Ben de bilirim, o ‘A’ harfi” dedi. Cesaret kazanmıştı. Çünkü kendini zorlamayan, ona uyum sağlayan bir yetişkin vardı yanında.

“Peki, bu hangi harf?” diye sordum. Onu da bildi, diğerini de… “Hadi bu harfleri yan yana okuyalım.” dedim. Yavaş yavaş da olsa okudu. “Ne güzel okuyorsun!” dedim. Çocuk, “Ama annem sıkılıyor ben okurken. Babama diyor ki, gel şu çocuğu sen okut, yoksa ben çıldıracağım.”

Asıl sorun “beklenti çatışması”

Dakikalarca gözlemledim. Ne “disleksi” idi problemin adı ne de “cin çarpması”. Aklı başında, narin bir kız çocuğu ve ona hitap edemeyen yetişkinlerin çatışması vardı ortada; “beklenti çatışması”… Çocuk, kendi biyolojik ritmi ile “edinerek öğrenmeye” çabalarken, anne babanın bu hızı yavaş bulup hızlandırma gayreti, çocuğu sersemleştirmişti.

Çocuğu dışarı alıp anne babayı yeniden davet ettim. Dikkat ettim, anne babanın da biyolojik ritmi oldukça bozuktu. Baba beni dinlerken ayaklarını sallayıp duruyor, anne konuşurken hızlı hızlı ve yutarak konuşuyordu… Hâlbuki edinerek öğrenmenin en temel ilkesi; eğiticinin “sekine” hâlinde bir biyolojik ritme sahip olmasıdır.

“Aktif bir pasiflik”, eğiticinin en üstün özelliğidir.

Her çocuk aynı değildir

Konuşurken, inci tanesi gibi kelimeleri tek tek çıkarmak… Yürürken, yavaş ve sükûnet içinde yürümek… Göz göze gelindiğinde, gözlerle çocuğun gözlerine dokunacak kadar sakin bakmak… İşte bunlar edinerek öğrenmenin olmazsa olmaz prensipleridir.

Kalıcı öğrenmenin önündeki en büyük engel, çocuğu hızlandırmaktır; “Hadi, hadi… Çabuk, çabuk… Herkes yaptı, bir sen kaldın.” gibi baskılar çocuğu psikolojik olarak gerdiği gibi, bilginin içselleşmesinin önünü de kapatır.

Çocuğa iyilik yapmak isteyen eğiticiler, onun biyolojik ritmine saygı duymalı. Belki kendilerinin bozulmuş olan biyolojik ritimlerini de “sekine” hâline çevirerek çocuğun karşısına çıkmalıdır. Bu bir lüks değil, çocuk hakkıdır.

Uzman Pedagog Âdem Güneş

Paylaş

İlgili Haberler

28 Haziran 2021

Afrika’da Yaşayan 1,2 Milyar Kişi Risk Altında


Devamını Oku
23 Haziran 2021

Ebeveynler Tarafından Yapılan 5 Büyük Hata


Devamını Oku
15 Haziran 2021

‘Geçmişten Bugüne Kudüs 360 Dijital Gösterimi’ Açıldı


Devamını Oku
3 Haziran 2021

Çocuklarda 3T Gerçekten de Zararlı mı?


Devamını Oku

Ara

✕

Son Yazılar

  • Afrika’da Yaşayan 1,2 Milyar Kişi Risk Altında
    28 Haziran 2021
  • Ebeveynler Tarafından Yapılan 5 Büyük Hata
    23 Haziran 2021
  • ‘Geçmişten Bugüne Kudüs 360 Dijital Gösterimi’ Açıldı
    15 Haziran 2021
  • Çocuklarda 3T Gerçekten de Zararlı mı?
    3 Haziran 2021

Vizyonumuz

Maddi ve manevi değerlerine sahip çıkan, ulusal ve uluslararası düzeyde başarılarıyla söz sahibi bir sivil toplum kuruluşu olmak.

Sosyal Medya Hesaplarımız

| ilyaorgtr

Hızlı Ulaşım

  • Giriş
  • Yazı beslemesi
  • Yorum beslemesi
  • WordPress.org

 İletişim Bilgileri

  • Orhan Şaik Gökyay Cad. No: 66
       Karşıyaka/İzmir

  • F485+2M Karşıyaka, İzmir

  • +90 232 --- ----

  •  info@ilya.org.tr

 Hızlı Ulaşım

  • Hakkımızda
  • Faaliyetler
  • Projeler
  • Bağış
  • İletişim

Web Sitemizde Arayınız

✕

Sosyal Medya Hesaplarımız

 ilyaorgtr
© 2022 İzmir İlim Eğitim Kültür ve Yardımlaşma Derneği. Tüm hakları saklıdır.
® Derneğimiz İDSB üyesidir.
✕

Giriş Yap

Parolanızı mı unuttunuz?

Hesap oluştur?